18 Şubat 2013 Pazartesi

İznik İzlenimleri

Bizanslılar,Romalılar,Selçuklular,Osmanlılar derken , geçmişinden gelen  tarihi elde kalan yapılarıyla saklamaya çalışan göl kenarı ilçemiz İznik.
Bir fotoğraf grubuyla yaptığımız bu gezi benim İzniğe ikinci gelişim oluyor.
Arkadaşlarım daha önce gelmemişti beklentinizi düşük tutun diye baştan tembihledim.
İznik'te göl kenarının bir esprisi yok bana göre.Sapanca Gölü sakini olarak göl varmış gidelim diyerek gelinecek bir özel güzelliğini göremedim, her iki gelişimde de.Hatta tam tersine iklimin kış olmasından mıdır nedir;bir boş bırakılmışlık,bir ihmal edilmişlik,değerlendirilememişlik hissi veriyor... Ne bileyim öyle işte....

Hava kapalı ,göl gri ,gök gri olunca fazla oyalanmadan içlere doğru yöneliyoruz.İzniğin simgesi surlar bu yolda biraz oyalıyor bizi.Ne nerededir biraz flu olunca zihnimde hemen telefondan internete girip hangi sokakta ne var şöyle bir bakıyorum.

İlk durak Ayasofya Müzesi. Şu anda cami olarak kullanıma açık içinde ısıtma sistemi,vantilatörler,yerlerde namaz kılmaya uygun halde eklemeler mevcut. Bu zamane müdahaleleri bile güzelliğini görmemizi engellemiyor.Bu kırmızı kilise-camiyi turizm danışmadaki arkadaş anlatarak gezdiriyor rica ettiğinizde.
Birer harita da alıp bürodan yola devam ediyoruz.

Çini Fırınları Kazı Alanına şöyle bir baktıktan sonra Çini Atölyelerini dolana dolana Süleyman Paşa Medresesi'ne varıyoruz.Burada da avlunun etrafına sıralanmış küçük bölümler atölye olarak düzenlenmiş.
İstanbul'daki Küçük Ayasofya ve Caferağa gibi bir mistik havası var buranın.Girince çıkası gelmiyor insanın. Avlusunda uzun uzun oturası geliyor.Uzun uzun çinilere bakıp birkaç küçük alışveriş sonrası yol tarifi de alıp yukarılara doğru yürüyüşümüzü sürdürüyoruz.





Görülecek yerler biraz dağınık parça parça, müzeyi gezmek istiyoruz malesef bir takım çalışmalar var ve kapalı. Şöyle bir panoramik baktığınızda Nilüfer Hatun İmareti,Şeyh Kudbettin Camii ve İmareti,  Yeşil Camii birarada görsel olarak güzel bir seyirlik oluşturuyor.


Yol üzerinde küçük bir çini çarşısı yapılmış onu da dolanıyoruz.Güzel bir uygulama olmuş.
Zeytini meşhur olduğundan yaşlı bir amcadan zeytin alıyoruz.Benim tercihim kuru sele oluyor.

İstanbul Kapı girişine kadar süren yürüyüşümüz kapının içten dıştan fotoğraflanması ile sonlanıyor.
Şunu belirtmek isterim ki.İlçede pekte- özellikle surlarda- turizme önem veren bir görüntü yok. Kapının iki yanında sur boyunca bir iki dolandım çöpten pislikten geçilmiyor.Hatta bi yerde şarap şişelerinden piramit yapmışlar resmen yazık bir hallerde.

Sakin sokaklarıyla çini atölyeleriyle sevimli bir yer olmasına karşın, öyle çok yoğun bir tarihi doku da karşılamıyor başta dediğim gibi insanı.Biraz şundan biraz bundan.Beklentiyi en azda tutup öyle gezilmeli diyor tüm okuyucularıma sevgilerimi yolluyorum....


4 yorum:

  1. Geçen hafta oralardaydım ben de ;)

    YanıtlaSil
  2. bende önümüzdeki ay oradayım resimler çok güzel

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim,bir kaç tane daha ekleyeceğim fırsat bulduğumda ;)

      Sil