30 Ekim 2012 Salı

Cumhuriyetimize Sahip Çıkalım!

Dün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımızdı.
 Atatürk'ün önderliğinde ve dehasıyla kurtuluş mücadelemiz sonucu Cumhuriyetle yönetilen bir Türk Ülkesi kuruldu.Bir diktatör olma seçeneği varken yönetimin halkta olması için Cumhuriyet yönetimini benimseten Atamıza bir nevi saygı günü benim için ayın zamanda.Hiç bir zaman tek adam olmaya çalışmadı.Halk otokratik bir şekilde yönetilmesin,yönetimde sözü geçsin istedi.
Demokrasi her ne kadar olması gerektiği gibi uygulanamıyor.Halktan vekalet alanlar kendi başılarına saltanat sürme hevesinde oluyorsa da bu ülkede yine de bir Cumhuriyetimiz yine de bir seçme şansımız var.
Niceleri seçildi zaman içinde ihtirasları ve yaptığı hatalar sonucu beğenilmedi ve halkın insiyatifiyle değiştirildi.
Ondandır yine de demokrasiye sarılışımız Cumhuriyet sevincimiz.
Bayram arifesi internetten Cumhuriyet kutlaması yapmak için Ankara'ya gelmek isteyenlerin engellenme haberlerini yorumları okudum neredeyse sabaha kadar.
Anladım ki tehlike büyümüş büyümüş fütursuzluk,halka saygısızlık,saltanat merakı,kendi gibi olmayanları yoketme hevesi devasa boyutlara ulaşmış.
Özgür iradeli insanlar için bu ne büyük zulümdür.Dogmatizmin ,biat kültürünün fikirsizleri için ise ne büyük lütuf !
Bunları düşüne düşüne öyle uzaktan internetten mızıldanıp durmakla olmaz Sevda haydi yollara dedim.
Kocaeli Yahya Kaptan Semtinden Anıt Park'a kadar olan yürüyüşe ''Bu ülkenin  fikri özgür insanları Cumhuriyetlerini yıktırmayacak'' diyerek katıldım.
Burası Türkiye Yok Öyle... Askeri, medyayı, polisi ali cengiz oyunlarıyla sindirebilir,emrine amade edebilirsin ama fikri hür insanları asla !




Not: İlginç bir şekilde Yahya Kaptan semtinde sokak lambaları yanmıyordu.

28 Ekim 2012 Pazar

Karadeniz Turu 7- Sinop- Kastamonu

Sinop Batı Karadeniz'in sevimli bir sahil şehri.Sevimsiz bir tarihi yapı ile zihnimizde yer etmekte aynı zamanda...Tarihi Sinop Cezaevi...


 Parmaklıklar  Ardında Seti

 Duvarlarda tarihi parçalar

Üç tarafı denizle çevrili ama ne fayda o koca duvarları aşamadıktan sonra.Tarihi surlardan da faydalanarak deniz kenarına kurulmuş 1999 da müze olarak ziyarete açılmış bu tarihi yapı. İlginç bir şekilde, çok fotoğraf çekesi hisler yarattı bende.Her kıyısını köşesini çekesim geldi.Belki de yüzlerce insanın çileli çürüyesi bekleyişinin sinmişliğiydi bilmiyorum...

Hele o hücrelerdeki demir zincirlere vurulmuş insanları hayal etmek.Ne kadar suçlu olursa olsun insan onuruna yakıştıramadığım bir muamele benim için bu sahne....

 Ben doğmadan on üç gün önce not düşülmüş bu harca

Soğuk rutubetli duvarlar, paslı kapılar geçerek dolanıyorum.Ayrıntıları fotoğraflayıp hep grubun gerisinde kalıyorum.Hüzünle o suçun cezasının çekildiği binadan ayrılıyorum.

Sahile inince neşem geri geliyor.Sahil, deniz,takalar,kayıklar,balıkçılar ,renkler ,insanlar cıvıl cıvıl.
Sahil boyunca kafeler sıralanmış birkaç ta lokanta.Sinop'un mantısı meşhurmuş cevizli bir de nokulu.Bir çeşit çörek.Her ikisini de tattık.Mantı tavsiye edilir,nokul pek de farklı gelmedi bizim cevizli lokumdan.
Sahilde güzel bir çay istikamet Hamsilos Koyu.

Hamsilos, denizin yeşile usul usul sızışı ile güzel bir manzara oluşturuyor.Bana da bu güzel manzarayı seyretmek düşüyor.Dünyamız güzel,ülkemiz çok güzel.Yeter ki kıymetini bilelim,koruyalım.

Yolumuz Kastamonu'ya uzanıyor.Ben bu şehri acaip sevdim.Çok şirin ,tarih kokulu bir merkezi var. Özenli bir korunmuşluk hissediliyor.Kastamonu Çanakkale savaşında çok şehit vermiş.Bu şehitlerin adlarının da yeraldığı Şerife Bacı Anıtı şehrin merkezinde.İncelikle yapılmış bir heykel anıt.
Şerife Bacı Kurtuluş Savaşında İnebolu'dan Ankara'ya kağnısıyla cephane taşırken çocuğu ile birlikte donarak şehit olmuş.Kurtuluş Savaşındaki kadınları temsi etmk üzere adına bu anıt yapılmış.
Şehre İstiklal Madalyası verilmiş notunu da düşmeden geçmeyeyim.
 Şerife Bacı Anıtı


 Tarihi Çarşı



Kastamonu'nun çekme helvası meşhurmuş.Pişmaniye memleketinden gelen ben ,tadına baktığımda bu bizim saray helvası yahu demeden edemedim.Yine de hediyelik birkaç küçük paket aldım :)

Sevimli şehri geride bırakırken, buraya da bir kez daha gelinip adam gibi gezilmeli,Ilgaz'a çıkılmalı notunu beynime düşüverdim tabii ki ;)



24 Ekim 2012 Çarşamba

Karadeniz Turu 6-Uzungöl ve Karaser Yaylası

Ah Uzungöl vah Uzungöl ! Bitmiş bitirilmiş bir  doğa harikamız daha dedim gidip gördüğümde.Canına okunmadan önceki zamanlarda çekilmiş bir fotoğraf buldum.Hani görsel hafızamızda bulunan haliyle.
Alıntı- Uzungöl'ün bozulmadan önceki hali
Bir gidin şimdi görün dört bir tarafı kazılmış ,kazılıyor..Çepeçevre yemyeşil olması gereken gölün etrafı sapsarı toz toprak içinde gereksiz bir yolla çevrilmiş.O caminin yanında bildiğimiz çirkin bir ilkokul o da yetmemiş bir de prefabrik ek bina.Gölle sınırı ise çirkin bir duvar.Baktım kızdım fotoğraf çekecek kare bile bulamadım.Zorlukla oluşturduğum  bir kaç kare.

Sağdan devam ettiğimizde sarı tozlu yol boyunca birkaç lokanta.Tabiiki görüntü kirliliğiyle beraber çevre kirliliği de yaratmakta.Biraz ileride koca koca künkler göl kenarına yığılmış bir kepçe toprağı tarumar etmekte.
 Kazılıyor,tarumar ediliyor toz toprağa katılıyor
Caminin diğer yanında hepsi birbirinin aynı  çoğu Çinden gelme özelliksiz hediyelik eşyaları satmak isteyen dükkanlar sıralanmış.


Oof of Karadenizin genelinde gördüğüm çarpık yapılaşma ve özensizlik burada da kendini hissettirmekte.Geçmiş olsun hepimize.
 Sanki bir şantiye alanı görüntüsü olmuş mu!
Oradan minübüslere doluşup Kareser Yaylası'na çıktık.Tek araç geçecek kadar yoldan sadece çıkış var iniş yine dar olan başka yoldan.Çıkarken giderek uzaklaşan Uzungöl ve yakınlaşan zirveleri seyreylemek çok güzel.Yayla sakinlerinin hayvanları o ayakta durmakta zorluk  çekilecek eğimde usul usul otluyorlar ve biz döne döne çıkmaya devam ediyoruz.
 Yarım saat kadar süren yolculukla yaylaya varıyoruz.

Yayladayız ama burası bile yeterince serin değil.Manzarayı görebilmek mutlu etse de şu meşhur sis bir kerecik olsa hissettirseydi kendini.Hatta Eylül ayının ortasını geçtik ve Karadeniz'de geçirdiğimiz bir hafta boyunca bir damla düşmedi üzerimize.Soğuk mu o da ne!

Yayla evlerinin aralarında boş alanlar güz çiğdemleriye dolu.Birkaç aile kalmış. Geri kalan yaz sezonun bitirip evlerine dönmüşler.Birer çay içip dönüşe hazırlanıyoruz.

Güz Çiğdemleri




Tekrar gelinmeli...Uzun uzun yürünmeli, yayladan yaylaya geçilmeli bu güzellik bünyeye çok daha derin işlenmeli..

20 Ekim 2012 Cumartesi

Karadeniz Turu 5-Gürcistan Batum

Gürcü ve Çerkes kanı taşıyan bir Türk vatandaşı olarak bu gezide en merak ettiğim kısım Gürcistandı.Gezinmeye çok meraklı biri olduğum halde yurtdışına da hiç çıkmak nasip olmamıştı.
Bunun verdiği heyecan da eklenince Batum'da gezmek bu ülkeyi gözlemlemek tadından yenmez oldu benim için.
 Gezi programında bir küçük kale,botanik parkı ,tabiat müzesi ve şehir merkezi vardı.İlk iki geziyi hızla tamamladıktan sonra şehir merkezinde Türk mahallesinde aldık soluğu.
 Botanik Park'tan manzara
 Botanik park
 Türk mahallesindeki caminin kapısı ilginçti üzüm desenli

 Mitolojik sahnelerden heykeller yapılmış...tiyatronun önündeki meydandan...
 Yeni yapılan bir gösteri merkezi
 Sahil ve Harf Kulesi

Şehir içinde yol alırken son derece çirkin toplu konut görüntüsünde yüksek apartmanlar vardı aşağıda fotoğrafını gördüğünüz üzere.Bu binalar kominist dönemden kalmış.O zaman devlet herkese ev veriyormuş ama şimdi ev sahibi olmak çok zorlaşmış ve pahalıya patlıyormuş.Ülkede ekonomik sıkıntı varmış.



Türk mahallesi merkezi bir konumda ,yemeğimizi orada yiyip yürüyerek meydanların yeni şehrin inşa edildiği  en merkezi kısmına yöneldik.

Yeni yapılan sokaklar gayet şık Arnavut kaldırımı.Yeni yapılan binalar ise barok tarzda  harika görünüyorlar.İnce işçilikli süslü püslü devasa tiyatrolar,gösteri merkezleri bilumum sosyal alan.İlginç kuleler(alfabe kuleleri var,alfabeleri ile gurur duyuyorlarmış vodka şekline kule de yolda :),ilginç gökdelenler birinin üzerinde dönme dolap vardı.Aşağıdaki fotoğraftan az da olsa anlaşılıyor.




Gerçekten de kendimi lunaparkta gibi hissettim bu ülkede.O renkli süslü binaların arasında.Fotoğraflara dikkat ettiniz mi sokaklar tertemiz. biz neden bu kadar temiz değiiz! Ülkemizde turistik olsun olmasın nereye gidersem gideyim sokakların,çevrenin çer-çöp içinde olduğunu görmek daima canımı yakmıştır :(

İçinde nikah kıyılan ,deniz boyunca düzenlenmiş parkı aşınca kendimizi sahilde bulduk.Şehrin en çok hoşuma giden tarafı işte tam da buydu.Şehrin her yerinden denize giriliyordu.

Karadeniz şehirlerimizde şehir merkezinde sahil boyu hep park, oturup denize bakıyorsun ancak hasretle.Anlaşılan o ki denize girilen yerler hep merkez dışında tecrit edilmiş halde.Ama Batum'da al havlunu in sahile yüz güneşlen ye iç dön evine durum budur.Akdeniz sahillerimiz gibi.

 Çoruh Nehri'nin Denize döküldüğü yer

Batum'da Türkler'e ticaret yapmaları işyeri açmaları için kolaylıklar sağlanıyormuş.Bu süslü binaları yapan mütahitler de çoğunlukla Karadenizliymiş.Akşam olduğunda;sadece dört köşeden oluşan çirkin binaları bize reva gören devletimize mi yanayım,bizden fakir oldukları söylenen Gürcistandaki benzin fiyatlarının bizimkinin yarısı olduğuna mı yanayım şaşırmış vaziyette ülkemiz topraklarına gerisin geriye döndüm! Kaderimize bir kez daha isyan ettim. Kazancının yarısı vergi olarak geri alınan  halkımız bu kadar kötüsüne layık olmamalı ! Lütfen şu paraları halkın refahı için de harcayın artık !